1 Ekim 2014 Çarşamba

Endüstriyel Mirastan Bize Kalanlar II: Haydarpaşa Bölgesi / 2014



Soğuk bir Cuma günü yine İstanbul’un gizli kalmış köşelerini keşfetme arzusu ile düştüm yollara. Bugün planımda Haydarpaşa Garı ve çevresindeki tarihi binaları keşfetmek vardı. Eminönü’nden Kadıköy vapuruna binerek beni neler bekliyor diye düşünmeye, kafamda yürüyeceğim ve görmeyi arzuladığım yerlerin planını oluşturmaya başladım. İlk olarak Haydarpaşa Garı, buğday ve tahıl siloları son olarak ta dikimevine gidecektim.

Çoğu kez hepimizin vapurdan gördüğü, uzaktan fotoğrafını çektiği bu yerleri yakından görebilme şansına bakalım sahip olabilecek miydim. Bu endişe ve heyecan içerisinde vapurdan inerek Haydarpaşa Garı’ına doğru yürüdüm. 

İlk durağım Haydarpaşa Garı. III. Selim’in paşalarından ve Selimiye Kışlası’nın yapımında büyük emeği geçen Haydar Paşa’nın adının verildiği bölgede bulunan Gar; Anadolu’dan İstanbul’a göç edenlerin bu koca metropol ile tanıştığı İstanbul Boğazına bakarak “Taşı Toprağı Altın” dedikleri yerdir. Halen TCDD İşletmesi Genel Müdürlüğü mülkiyetinde bulunan bina yıllar içerisinde heybetini korumaya çalışsa da insanoğlunun yaptığı hatalara tek başına direnmesi yeterli olamamaktadır. 2010 yılında çıkan yangın ile çatı kısmı büyük ölçüde yanmış, İBB tarafından İstanbul Haydarpaşa Garı ve Liman Dönüşüm Projesi ile istenmeyen Haydarpaşa Port projesine giriş yapılsa da, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’nın Marmaray projesi ile söz konusu bölgenin çoğunluğu yeşil alan olarak planlara işlenmiş idi. 2013 yılında İBB plan notlarında yapılan değişiklik ile Haydarpaşa Gar Binası restorasyonu için ilk adımı yapmış sonrasında Anıtlar Kurulu’ndan projenin onayını almış. Söz konusu bu onay sonrası Kadıköy Belediyesi restorasyon projesine ruhsat vermeyerek durum iyice karışık bir hale geldi. Son aşamada otel mi, Yüksek Hızlı Tren Garımı, Müze, Kültür Merkezi hatta AVM olup olmayacağı belirsiz…

  Haydarpaşa Garı

Heybetli gar şuan fotoğrafçıların dekoru haline gelmiş, evlenecek çiftler için unutulmayacak bir kompozisyonun parçası haline gelmiştir. İçerisinde dolaşırken amatör ya da profesyonel fotoğrafçılara onların isteklerine cevap vermeye çalışan halden hale girerek poz veren model arkadaşları görebilirsiniz. 

Garın kuzeyinde asıl peronların dışında TCDD yük trenlerinin kullandığı rayların arasında buluyorum kendimi. Orayı çekiyor burayı çekiyor derken kendimi kaybettiğim sırada görevlinin raylarda elektrik var demesiyle kendime geliyorum. Dile kolay 27.000 volt… Hepsi çok endişeli buraya gelen fotoğrafçılardan. Yakın zamanda 3 alman turist bir şekilde raylarda gezinirken daha farklı açılardan fotoğraf çekmek adına vagonlardan birisinin üstüne çıkmışlar ve 27.000 volt elektriğin çarpması ile maalesef 2 genç hayatlarını kaybetmişler. Bu yüzden ilk sorusunu ne maksatla geldiğim ve iznimin olup olmadığı idi. Bu benim için önemsiz ama çoğu arkadaş için önemli kısmı kartım sayesinde hemen geçtim ve siloların yolunu tuttum.


 Silolar

İkinci durağım silolar. Uzaktan bu kadar detaylarını fark edemiyor insan. Mevcut durumlarına baktığımda içim acıdı. 1900’lü yıllarında başında tamamlanan siloların şuan ki durumlarına baktığımızda sağlam duvarlarının içinde bir yorgunluk ve ölümü bekleyen bir sessizlik var. Bazen gelen izinsiz misafirler yapının dış ve kısımlarına çeşitli anlam(!) içeren boyamalar yapmış, bazı zamanlarda fotoğraf, klip, film çekimler için çeşitli deformelere uğramış olsa da endüstriyel mirasın iyi örneklerindendir. Bu yazıma başlamadan önce bu konuda yaptığım araştırmalarda maalesef bu konuda yerel ve merkezi hükümetin bu bölge için senelerdir bir iyileştirme yapmadığını görmek ve hatta bu tarz yapıların yurtiçinde veya dışındaki restorasyon örneklerini görmek beni bir İstanbullu olarak çok üzdü. Umarım en yakında bu mirasa sahip çıkılabilir. (Bkz. Eskişehir Ibis Hotel, Marsilya Sillo)

 Marmaray Manevra Alanı (Siloların Arkası)

Gezimin son durağı bölgenin en gözdesi dikimevi, misafirhane ve askeri karakoldan oluşan yapı kompleksi. Marmaray manevra alanının yanında siloların arkasında bulunan kompleksin ilk inşaatı 1900’lerin başına dayanıyormuş. Kompleksin en önemli yapısı olan Haydarpaşa Askeri Karakolu Mimarı, 1902 yılında Anadolu Demiryolları Şirket-i Osmaniyyesi mimarlarından Emile Faracci tarafından hayata geçirilmiş. Diğer önemli yapı olan Muhacirin Misafirhanesi 20. yüzyılın başlarındaki çalışmalarıyla tanınan ve Birinci Ulusal Mimarlık Akımı’nın önde gelen isimlerinden, Mimar Kemalettin Bey tarafından tasarlanmış. Muhacirin Misafirhanesi bir dönem “Harekât-Münakalat Mektebi, İlk Kamu Müzesi (TCDD) ve son olarak ta TCDD personelinin resmi giysilerinin dikimini sağlayan bir Dikimevi'ne  dönüştürülmüş.

 Haydarpaşa Askeri Karakolu

Bugün gerçekten İstanbul’un ortasında pek bilinmeyen, ama dizi, film ve kliplerin sanat yönetmenleri ile çeşitli fotoğrafçılar tarafından sık kullanılan Haydarpaşa çevresindeki endüstriyel mirasımızın en önemli eserlerini görme ve deneyimleme şansım oldu. Bu nedenle gerçekten mutlu oldum. Bu konuyla ilgili ileriki zamanlarda çok daha ayrıntılı bir çalışma yapmayı da arzuluyorum. Bu çalışmada tarihsel gelişimlerine, planlarına, eski yeni fotoğraflarına, mevcut durumlarına değinerek kapsamında genişletmeyi istiyorum. Ama şimdilik bu kadar.
Sağlıcakla kalın…

Ayrıca sormak istedikleriniz için ordanburdanhertelden@gmail.com adresine mail atmanız yeterlidir