Hayatın en büyük acısıdır, can parenin ağlaması…
Saat:15.00; minik ufaklığımızın
şu ana kadarki en büyük yaramazlığı. Bileğinin üzerine düşerek dirseğinin
üzerindeki kemiğini kırmış. Yaramaz oğlumuz bu satırları yazarken biraz
tebessüm ediyoruz ama sen yaşadıklarımızı bilsen bir daha yapmayacağına eminim.
Ama hep sana bu yaşadıklarımızı anlatmak hem de yaşanılandan birileri pay alır
diye bu yazıyı hazırladık.
Alınan haber sonrası korku ve
endişe içerisinde kendimizi her zaman gittiğimiz ve memnun kaldığımız Ethica
İncirli Hastanesinde bulduk. Belki basit bir şeydir umudu ile Ortopedi ve
Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Müjdat ÖK ‘ün yaptığı ilk muayene de Dadı Çıkığı
olabilir teşhisi bizi rahatlattıysa da bu çok kısa sürdü. Çekilen röntgen
görüntüleri bize sanılandan çok daha büyük bir sorunun bizi beklediğini
gösterdi. Evet, minik oğlumuzun dirsek bölgesinde “suprakondiler humerus” adı verilen bir dirsek kırığı
bulunmaktaydı. Çözümü ise ameliyat olacaktı.
Hastalığın klasik belirti ve
şikâyetleri; an, ağrı, hassasiyet, şiddetli şişme, hareket kısıtlanmasıdır. Bu
belirtilen çocuğunuzun düşmesinden sonra görüyorsanız hiç vakit kaybetmeden en
yakın ortopedi uzmanına gitmenizi öneririm. 1 ile 3 yaşındaki çocuklar
düşmeleri sırasında el bileklerini yere koyarlar, buna vücut ağırlıda eklenince
kırılması kaçınılmaz olur.
Evet, oğlumuzun kemiğinin
kırılması bizim için büyük bir sarsıntı olmuş ve ne yapacağımıza karar vermekte
zorlandığımız anda doktorumuz Müjdat Bey bize bu hastalığın devlet kurumları
arasında en iyi şekilde İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi (ÇAPA)
doktorlarının yapacağını bildirdi. Bir üniversite hastanesi olması ve birçok
ünlü özel hastanedeki uzmanların bu hastaneden mezun olması bizi hiç düşünmeden
İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi (ÇAPA)’ya yöneltti. Başımıza
geleceklerden habersiz olarak… Hem de acil ameliyat olacağı düşüncesiyle
çocuğumuza yemek ve su bile vermeden yola koyulduk. Ameliyattan önce 8 saate
kadar hastanın yemek yememesi gerekmektedir. ( En son yemek yediği saat: 14.00)
Oğlumun gittiği Gürdal Yuva’da
gerçekleşen bu olay için hastane yönetimi adli vaka raporu tutarak konuyu Polis
Merkezine iletti. Gerekli ihbar ve şikâyetlerin olması için bu ilk adım
olacaktır. Gürdal Yuva ile ilgili olarak bizim güvenimiz tam olsa da gerçek
sonuçlar kamera görüntülerinin izlenmesi sonucu ortaya çıkacaktı.
Her şey çok ani olmuştu. Saat
15.00 gibi oğlum huzursuzlandığı haberini almamız, 16.00’da Ethica İncirli
Hastane’sinden çıkışımız ve 17.00’de İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi
(ÇAPA) varışımız. Bizim için zor zamanlar şimdi başlıyordu.
İstanbul Üniversitesi İstanbul
Tıp Fakültesi (ÇAPA) inanılmaz insan sirkülâsyonunun olduğu, bazı binalarının
yenilendiği ama bazı yerlerin yenilenemediği, aracınızla gelecekseniz yer
bulamayacağınız, acilden giriş yaptığınızda uzman doktora kolay kolay ulaşamayacağınız
bir hastanedir.
Tüm bunları bilerek, konforu
rahatlığı düşünmeden sadece oğlumun çok acil ameliyat olması gerektiği
düşüncesiyle soluğu Ortopedi Acilinde aldık. İnanın buraya normal gelseniz
hasta çıkarsınız, üstelik biz acil ameliyatı olması gereken oğlumuzu getirdik.
Acildeki uzmanlığını yapmakta olan doktorlar tarafından ön muayenesi yapılan
oğlum için bir kez daha röntgen filmleri istendi. Önceki çektirdiğimiz
görüntüler mevcut olmasına rağmen hastane prosedürü gereği yeniden çekilmesi
gerekti. Sıramızı bekledikten sonra bizi röntgen odasına aldılar. Klasik devlet
hastanesi ve klasik radyoloji teknisyenleri… (Belki de değiller ). Hasta olarak
getirdiğimiz bir bebek olduğu için gerekli hassasiyeti göstermeye çalışsalar da
pek başarılı değillerdi. Biranda hasta bakıcı, radyoloji teknisyeni yada başka
görevde birisi bize kolun nasıl durması gerektiğini söylüyor bir yandan hiç
tanımadığımız birisi çekilmemizi söylüyordu. Biz biraz çekildiğimizde sanki
oğlumuzun atel içerisinde kolu yokta demir yığını varmış gibi çekiştirmeye
başladılar. Tabi ki işlerini yapmaya çalışıyorlardı ama oğlumuz daha 2 yaşında
ve kolu kırık idi. Biraz daha hassas davranılabilirdi.
3 adet görüntü çekildi; bazısında
görüntü bozuk, bazısını doktor beğenmedi. Hepsinde sonuç aynıydı kırıktı ve çok
önemli bir yerden kırılmış acil operasyona ihtiyacımız vardı. Belki sinirler bu
kırılmada etkilenmiş olabilirdi bu şu an kimsenin umurunda bile değil gibiydi.
Bizim düşüncelerimiz zaten sıfırlanmış, ne derseler yapıyorduk. İnanın o an
hasta bakıcı ameliyat yapsa belki sesimiz çıkmazdı.
İlk 3 sonucu uzmanlığını yapmakta
olan ve gerçekten bu hastanedeki en yardımsever doktor inceledi ve konuyu
uzmanına danışacağını belirterek bizi beklemeye aldı. Ağrısı olan çocuğumuz ile
sıramızı beklemeye başladık. 5 dk, 10 dk derken unuttuğum dakikalar sonunda
uzman bizi yanına çağırdı ve bunun ancak operasyonla yapılabileceğini ama
yinede bir deneme yapmak istediğini belirtti. Bizler doktor değildik ve bunun
doğru yol olduğunu düşünerek tamam dedik. Bizleri acil odasından çıkartmaya
çalıştılar bu deneme için. Fakat en azından ben oğlumun yanında kalarak bir
nebze olsun korkmasını engellemek, neler yapılacağını gözümle görmek istedim.
İnsanın ömründen ömür götüren saniyeler, kalbini yerinden söken inlemeler,
oğlumun çırpınışları, gözlerinden hızla dökülen gözyaşları, saç diplerinden
hızla boşalan terler, göz yuvasından çıkacakmış gibi büyüyen gözler…
İnanın bir
yetişkinin dayanamayacağı acıya minik kahramanımız tek başına katlandı. Kırılan
kemiğin bir deneme uğruna yerine oturtulmaya çalışılması belki bir sinir
kopmasına hatta oğlumuzun parmaklarını kullanamamasına neden olabilirdi. Şükür
olmadı… Birkaç denemeden sonra yeniden röntgen filmleri çekildi ve gene aynı
sonuç. Operasyon şart. O zaman sırf bir deneme uğruna neden benim oğlumun
sağlığı riske edildi… Ama hala operasyonun gerekli olduğu bize söylenmiyor en
doğru sonucun ortopedi servisinde söyleneceği bilgisi veriliyor ( acil servis
olduğu için haklı olabilirlerdi)
Oturdular görüştüler en sonunda
bizi servise yani hastanede yatış işlemine yönlendirdiler. Hasta kayıt işlemi
yaptırdıktan sonra Ortopedi servisine kadar kırık kollu oğlumuzu kucağımızda
taşıdık. 2.Kata çıkarak bize söylenen odaya gittik. Hemşirelerin
yönlendirmesiyle yatağımıza yattık. Bir hemşire kan alınması gerektiğini ve
kendilerinin alamayacağını söyleyince “kim alacak bu kanı” diye sorduğumuzda
çok ilginç bir yanıt aldık. Hemen ameliyata alınması gereken oğlumuzun kanını
alabilecek kişi bir üniversite hastanesinde yoktu. Öncelikle ortopedi
servisindeki hemşirelerin telefon ile aradığı çocuk acil servisindeki bir
kişiye yönlendirildik, tekrar 2 kat kucağımda kolu kırık oğlumu aşağı indirerek
300m ötedeki acil çocuk polikliniğe götürdük. Fakat buradaki hemşireler bunun
kendilerinin görevi olmadığını belirterek kanı almadılar ( görevleri itibariyle
haklı olabilirler ), tekrar moral bozukluğu ile soluğu ortopedi servisinde
aldık. Buradan hemşireler başka servisi arayarak oraya yönlendirildik. Çok acil
ameliyat olması gereken durumda biz çeşitli binalara çocuğumu kucağımda
taşıyarak rica minnet kan almaları için dolaşıyorduk.
En son gittiğim artık
yorgunluktan öldüğüm yerde ismini bile hatırlamadığım poliklinikte çocuğumun
kan örneklerini aldılar. Sürekli bu
bizim görevimiz değil, bu iyiliğimizi unutmayın deyip yaptığı iyiliği başımıza
kakan hemşirelere yinede teşekkürü borçluyuz. Şükür kan örneklerini aldık peki
napacağız, nereye vereceğiz… Endişe ve bilinmezlik bu sürecin en moral bozucu taraflarından
biriydi. Oğlumu tekrar alıp onkoloji servisine götürerek yatağına yatırdım ve
ben elimdeki kan tüplerini teslim edeceğim yerleri araştırdım. Sırayla kan
merkezi, biyokimya laboratuarı derken hepsini şükür incelemeye verebildim ve
ameliyat öncesi sonuçlarımı alabilecektim.
Özellikle kan merkezindeki
görevli arkadaşlar inşallah sizlerin yolu buralara düşmez. Bizi çok üzdünüz,
bizler insanız bu kadar ruhsuz olamazsınız. Ama iyi insanlar da var; biyokimya
laboratuarındaki orta yaşlı bayan sizden Allah razı olsun, bizi iyi
yönlendirdiniz, bize güler yüzlü davrandınız.
Her an ameliyata alınma durumu
olan oğlumun kan örneklerini incelemeye vermenin gururu ve mutluluğuyla
yanlarını gittim. Yine bir şok. Biz
ameliyat düşüncesini düşünürken, bu kadar süreyle yarışırken hiçbir doktorun
yanımıza gelmeyip bize evet sizi ameliyat edeceğiz ya da şu şekilde olacak yâ
da ameliyat olmayacak dememesi bizi artık “yeter “dedirtiyordu. Ortopedi acil
servisinde bizi buraya sevk ettiklerinde olabilirde olmayabilirde denilirken,
serviste hiçbir kimse bize bir şey anlatmıyordu. Artık iyice yorulmuş, minik
oğlumuzun ağrılarını unutturmak adına son enerjimizi harcarken nöbetçi doktor
olduğunu düşündüğümüz doktor yanımızda gelerek gayet küstah ve emir vari
cümlelerle “ ne zaman ameliyat olacağını
bilmediğini salı ya da çarşamba olabileceğini düşündüğü belirtti” ve
kendilerinin süreci takip ettiğini belirtti. Kanları kendimiz teslim ettik,
sonuçlarını yine kendimiz alacaktır ayrıca el muayenesi hak getire; hiçbir
sonucu görmeyen doktor neyin sürecini takip ediyor merak ettik. Oğlumun parmak
sinirlerini kontrol etmeden, sinirleri hakkında nasıl bilgi sahibi olduğunu biz
şaşırdık. Saat gece yarısı olduğunda bugün ameliyatın olamayacağını az çok
anlamıştık. Saat:00.00 olmuş oğlumuz 14.00’dan beri aç idi her an olabilir
deniyordu ama ne zaman olacağı söylenmiyordu. Kesin sonucun sabah uzmanların gelip
söyleyeceği bilgisi bize gece yarısını geçtikten sonra geldi. Oğlumuza sabah
06.00’dan sonra yemek vermeyin ameliyat olabilir dendi. Hep olabilirdi… Nasıl
olacağı ya da olmayacağı belli değil…
Gece gerçekten uzundu. Bir
refakatçi için son derece zor koşullardı. Bir sandalye bile zor bulunan, her
yerde hasta inlemelerinin olduğu ve yeterli hijyenik koşulların olmadığı bu
ortamda sağlıklı olmak zor iken, hasta insanın enfeksiyon kapması çok büyük bir
olasılıktı.
Bütün geceyi ortopedi servisi 119
no’ lu odanın yakınlarında volta atarak geçirecektim. Uyku sorun değildi ama
sorun olan hastaların inlemeleri ve en kötüsü nöbetçi hemşirelerin bu
inlemeleri duymamak için doktor odaları ve hemşire odasının kapısını kilitleyip
içeride uyumalarıydı. Oğlum annesinin yanında ve sıcaklığında uykuya dalmıştı
yanındaki yaşlı kadının tüm incelemelerine rağmen. ( yanımızdaki teyze 95
yaşında olup kalça kırığı nedeniyle 07 Şubat 2014 hastaneye acil programına
alınmış ama Çarşamba günü ancak ameliyat olabilecekti ve bu süreyi acılar
içinde geçirmekteydi) Refakatçisi hiç kimseyi bulamıyordu. Yardım etmemek ve
olaya sessiz kalmak insanlığa sığmayacaktı,
hemşireleri aramak için nerdeyse
her odaya baktım. Nöbetçi hemşire veya doktor uyumamalıydı birine bir şey
olabilirdi. Fakat maalesef hemşire bankosunda olan sadece yaşlı tonton
hastabakıcı idi. Hemşireler içeride kilitli kapı ardında uyuyorlardı. Önce
nazikçe çaldım açan yok, sonra kapıyı sert şekilde vurunca yanımızda inleyen
teyzeden bahsettim. Kilitli kapılar arkasında uyanan hemşireler soluğu hastanın
yanında aldılar.
Evet, hasta için pek yapılacak
bir şey yoktu, ağrıları vardı. Ama hastayı azarlayarak “yapacağımız şey yok, su
veremeyiz” yüksek sesle bağırarak söylemesi sabrımı zorluyordu ama kendi oğluma
bakacaklar kötü davranırlar diye maalesef sustum.
Saat: 06.00 olmuştu artık oğluşumuza
yemek yedirmeyecektik… Artık acısından kurtulmak için buna katlanmamız şart
olacaktı. Saat:07.30-08.00 gibiydi bir ekip sırayla oda içerisinde dolaşıyor,
hastalar bir şeyler anlatıyorlardı. Sıra bize de geldi. Başlarındaki uzman
Doktor (Aykut idi sanırım) yanımıza gelerek ameliyat yapacaklarını ve
sinirlerle ilgili risk olduğundan bahsetti ve beklememizi istedi. Yaklaşık 1 dk
bile olmayan bu görüşme için biz 12 saat beklemiştik,sonunda net açıklama:
operasyon yapılacaktı. Eee biz bunu zaten biliyorduk ama devlette beklemek
gerekiyordu. Olsun en azından oğlum bugün ameliyat olacak acısı dinecek idi.
Saat 11.00 ameliyathaneden hastanın dosyası istendi ve hemşire bana dosyayı
verip götürmemi istedi. Dosyayı aldığım gibi koştum 4. kata ve teslim ettim.
Çocuğu alacaklar mı napacağız diye sorduğumuz biraz fırça ile karışık
“bekleyeceksiniz” dedi bir kişi. Oğlum ile ilgili tahlilleri sorduğumda
dosyasında vardır deyince yok kimse istemedi sonuçları dedim. Tamam, gerekirse
biz isteriz deyince şaşırdım. Ne de olsa ameliyata girecek hastanın kan sonuçları
dosyasında olmalıdır diye düşündüm. Ama değilmiş… !
Saat: 11.30 da odamıza gelen
hastabakıcı hastayı hazırlamamız gerektiğini ve elindeki önlüğü getirdi. Önlüğü
giydirmeden önce 2 yaşındaki oğlumun giydiği badisini çıkarmak gerekiyordu.
Kırık kolundan çıkarmak çok tehlikeli olacağı için hemşireden makas istedik ama
bizde yok deyip arkasını dönüp gitti. Yapacak bir şey yoktu, onlar patron
gibiydiler. Bizde acısına dayanan kahraman oğlumun badisini bir şekilde çıkardık
ve kırık koluna dikkat ederek önlüğü giydirdik bonesini taktık, artık hazırdık.
Hastabakıcı çocuğu alıp ameliyathaneye götürebilirsiniz deyince artık alışmam
gereken sürprizlerden birisi dedim. Kendi elimle ameliyat önlüğü içerisindeki
yavrumuzu 4.kata taşıdık. Saolsun hastabakıcı asansöre kartını okuttu da
yürümek zorunda kalmadık. Saat: 12.00 ameliyathanenin önünde çocuğumuz kucağımızda
alınmasını bekliyorduk.
Derken bir anestezi uzmanı gelip
kucağımda ağrı içinde bulunan oğlumuzun ciğerlerini dinledi ve bazı sorular
sordu. Ufak öksürüğü olduğunu söylediğimizde kendince haklı sebeplerle ama
sanki karşısında bir insan yokmuşçasına “alın çocuk doktoruna götürün dinlesin
böyle almam içeri, sen hemen götür” diye emir cümleleriyle bizleri acil çocuk
polikliniğine yolladı. Elimize çocuk ile ilgili istenen konsültasyonla ilgili
bilgi kâğıdı verildi ve ameliyat örtüsü ve bonesi ile o soğukta dışarı
çıkartarak 300 m ötedeki acil çocuk polikliniğe kucağımızda taşıdık. Of artık
yeter sürpriz istemiyoruz derken yine… Acil çocuk polikliniğindeki doktor
yanlış geldiğiniz biz bakamayız deyince soluğu tekrar ortopedi servisinde
aldık. Kâğıdın yanlış yazıldığı ve bizim ortopedi binasının altındaki çocuk
servisine gitmemiz gerektiği söylendi. Ameliyathane kapısından geri aldığım
çocuğumu en alt kattaki çocuk servisine götürdük.
Saat:12.20; artık kollarımızda
derman kalmamış ameliyathaneden bizi beklediklerini bildiğim için çok hızlı
hareket etmeye çalışarak bize söylenen çocuk servisine gittik. Hastabakıcı bizi
doktorun yanına aldı ve tamam dedik “işler güzelleşemeye başladı”. Hayır,
olmadı yine olmadı. Giriş kapısından girdiğimizde soldaki 1. veya 2.
poliklinikteki Erkek doktor “mesai saatinin dolduğunu 13.30 da gelmem
gerektiğini” söyledi. Ameliyathaneden beklendiğimi kendisinden rica etmeme
rağmen çocuğuma bakmayı reddetti. Mesai saatinin 12.30 da bittiği söyleyen
kişinin mesai bitmeden 10 dk önce gelen ve ameliyathaneden beklenen acil
hastayı muayene etmemesini (2 dk ancak sürecek) biz hiçbir şekilde kabul
edemezdik. Bize yemek yiyeceğini ve yemezse olmayacağını söyleyen kişiye çok
şey söylemek isterdik ama sadece boğazında kalsın ancak diyebildik, çünkü
çocuğum kucağımda üşümüş, kolu kırık acıyordu. Bu kış günü birde zatürree
olmasından endişe ediyorduk…
1 lokma yemek az yese ne olur
diye sorduğumuz doktorun bu insaniyet dışı davranışı artık bardağı taşıran son
damla oldu. Ameliyathanede sıramızı kaybetmek hatta ertesi güne ya da diğer
güne sarkma ihtimali bizde artık başka özel bir hastaneye yönelmemize neden
oldu. Oğlumuzu tekrar koğuş odasına çıkardık, üstünü giydirdik. Bende hemen çıkış
işlemleri için ameliyathaneye çıktım. Ana bana günü olan ve hastaların çıkarken
her türlü mikroptan etkilenebileceği bu berbat atmosferde benimle ilgilenecek
kişiyi bekledim. Hasta çıkış belgesini getiren kişiye az önce yaşadıklarımızı
anlatarak, tuttuğu tutanağa bu çocuk doktorunun yaptığı muameleyi de not olarak
ilave ettim. Anlattıklarımın orada kalacağına adım gibi emindim.
Abart topar çocuğumuzu çıkartarak
hatta kurtararak oğlumuzu başka bir hastaneye götürdük…
Prof. Dr. Ufuk Talu’nın sorumlu
olduğu ekip ( Ufuk Bey’in belki haberi bile yok olaylardan), Acil Çocuk
Polikliniği, Ortopedi Acil Röntgen servisindekini bazı kişiler ( görevlerini
bilemiyorum isimleri yazmıyor yakalarında), ortopedi 2. katındaki nöbetinde
uyuyan hemşireler, sabahın köründe hastalar bile uyurken temizlik yapan
kişilerin inanılmaz yüksek sesle çalışmaları, öğretim görevlilerine ayrılmış
otoparklar yüzünden diğer araçlara yer vermeyen güvenlik görevlilerinden, kan
merkezindeki suratsız bayan görevliden şikâyetçi olduğum gibi dua ettiğimiz
insanlarda yok değil. Biyokimya laboratuarındaki orta yaşlı bayan, gittiğim gün
ortopedi acilde uzun boylu new balance giyen uzmanlığı yapmaya çalışan doktor
arkadaşım, oğlumun röntgenini çeken ilk arkadaş, ortopedi girişindeki güvenlik
elemanı, acil servisteki ton ton güvenlik sorumlusu, ortopedi 2. kattaki şirin
yaşlı hastabakıcı… Sizlerden de Allah razı olsun.
Bu yazıyı bu tarz olayların bir
daha yaşanmaması için, bazı görevlilerin belki okurda biraz ders çıkarırlar,
belki yüksek makamlara ulaşırda gerekli kınamalar verilir diye yazmak ve
paylaşmak istedim.
Allah herkesin yardımcısı olsun…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder