10 Şubat 2014 Pazartesi

Dirsek Kırığı " Suprakondiler Humerus " Tedavisine Yönelik Bir Anı...



Hayatın en büyük acısıdır, can parenin ağlaması…

Saat:15.00; minik ufaklığımızın şu ana kadarki en büyük yaramazlığı. Bileğinin üzerine düşerek dirseğinin üzerindeki kemiğini kırmış. Yaramaz oğlumuz bu satırları yazarken biraz tebessüm ediyoruz ama sen yaşadıklarımızı bilsen bir daha yapmayacağına eminim. Ama hep sana bu yaşadıklarımızı anlatmak hem de yaşanılandan birileri pay alır diye bu yazıyı hazırladık.

Alınan haber sonrası korku ve endişe içerisinde kendimizi her zaman gittiğimiz ve memnun kaldığımız Ethica İncirli Hastanesinde bulduk. Belki basit bir şeydir umudu ile Ortopedi ve Travmatoloji Uzmanı Op. Dr. Müjdat ÖK ‘ün yaptığı ilk muayene de Dadı Çıkığı olabilir teşhisi bizi rahatlattıysa da bu çok kısa sürdü. Çekilen röntgen görüntüleri bize sanılandan çok daha büyük bir sorunun bizi beklediğini gösterdi. Evet, minik oğlumuzun dirsek bölgesinde “suprakondiler humerus” adı verilen bir dirsek kırığı bulunmaktaydı. Çözümü ise ameliyat olacaktı. 

Hastalığın klasik belirti ve şikâyetleri; an, ağrı, hassasiyet, şiddetli şişme, hareket kısıtlanmasıdır. Bu belirtilen çocuğunuzun düşmesinden sonra görüyorsanız hiç vakit kaybetmeden en yakın ortopedi uzmanına gitmenizi öneririm. 1 ile 3 yaşındaki çocuklar düşmeleri sırasında el bileklerini yere koyarlar, buna vücut ağırlıda eklenince kırılması kaçınılmaz olur.

Evet, oğlumuzun kemiğinin kırılması bizim için büyük bir sarsıntı olmuş ve ne yapacağımıza karar vermekte zorlandığımız anda doktorumuz Müjdat Bey bize bu hastalığın devlet kurumları arasında en iyi şekilde İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi (ÇAPA) doktorlarının yapacağını bildirdi. Bir üniversite hastanesi olması ve birçok ünlü özel hastanedeki uzmanların bu hastaneden mezun olması bizi hiç düşünmeden İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi (ÇAPA)’ya yöneltti. Başımıza geleceklerden habersiz olarak… Hem de acil ameliyat olacağı düşüncesiyle çocuğumuza yemek ve su bile vermeden yola koyulduk. Ameliyattan önce 8 saate kadar hastanın yemek yememesi gerekmektedir. ( En son yemek yediği saat: 14.00)

Oğlumun gittiği Gürdal Yuva’da gerçekleşen bu olay için hastane yönetimi adli vaka raporu tutarak konuyu Polis Merkezine iletti. Gerekli ihbar ve şikâyetlerin olması için bu ilk adım olacaktır. Gürdal Yuva ile ilgili olarak bizim güvenimiz tam olsa da gerçek sonuçlar kamera görüntülerinin izlenmesi sonucu ortaya çıkacaktı.

Her şey çok ani olmuştu. Saat 15.00 gibi oğlum huzursuzlandığı haberini almamız, 16.00’da Ethica İncirli Hastane’sinden çıkışımız ve 17.00’de İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi (ÇAPA) varışımız. Bizim için zor zamanlar şimdi başlıyordu.

İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi (ÇAPA) inanılmaz insan sirkülâsyonunun olduğu, bazı binalarının yenilendiği ama bazı yerlerin yenilenemediği, aracınızla gelecekseniz yer bulamayacağınız, acilden giriş yaptığınızda uzman doktora kolay kolay ulaşamayacağınız bir hastanedir.

Tüm bunları bilerek, konforu rahatlığı düşünmeden sadece oğlumun çok acil ameliyat olması gerektiği düşüncesiyle soluğu Ortopedi Acilinde aldık. İnanın buraya normal gelseniz hasta çıkarsınız, üstelik biz acil ameliyatı olması gereken oğlumuzu getirdik. Acildeki uzmanlığını yapmakta olan doktorlar tarafından ön muayenesi yapılan oğlum için bir kez daha röntgen filmleri istendi. Önceki çektirdiğimiz görüntüler mevcut olmasına rağmen hastane prosedürü gereği yeniden çekilmesi gerekti. Sıramızı bekledikten sonra bizi röntgen odasına aldılar. Klasik devlet hastanesi ve klasik radyoloji teknisyenleri… (Belki de değiller ). Hasta olarak getirdiğimiz bir bebek olduğu için gerekli hassasiyeti göstermeye çalışsalar da pek başarılı değillerdi. Biranda hasta bakıcı, radyoloji teknisyeni yada başka görevde birisi bize kolun nasıl durması gerektiğini söylüyor bir yandan hiç tanımadığımız birisi çekilmemizi söylüyordu. Biz biraz çekildiğimizde sanki oğlumuzun atel içerisinde kolu yokta demir yığını varmış gibi çekiştirmeye başladılar. Tabi ki işlerini yapmaya çalışıyorlardı ama oğlumuz daha 2 yaşında ve kolu kırık idi. Biraz daha hassas davranılabilirdi.

3 adet görüntü çekildi; bazısında görüntü bozuk, bazısını doktor beğenmedi. Hepsinde sonuç aynıydı kırıktı ve çok önemli bir yerden kırılmış acil operasyona ihtiyacımız vardı. Belki sinirler bu kırılmada etkilenmiş olabilirdi bu şu an kimsenin umurunda bile değil gibiydi. Bizim düşüncelerimiz zaten sıfırlanmış, ne derseler yapıyorduk. İnanın o an hasta bakıcı ameliyat yapsa belki sesimiz çıkmazdı.

İlk 3 sonucu uzmanlığını yapmakta olan ve gerçekten bu hastanedeki en yardımsever doktor inceledi ve konuyu uzmanına danışacağını belirterek bizi beklemeye aldı. Ağrısı olan çocuğumuz ile sıramızı beklemeye başladık. 5 dk, 10 dk derken unuttuğum dakikalar sonunda uzman bizi yanına çağırdı ve bunun ancak operasyonla yapılabileceğini ama yinede bir deneme yapmak istediğini belirtti. Bizler doktor değildik ve bunun doğru yol olduğunu düşünerek tamam dedik. Bizleri acil odasından çıkartmaya çalıştılar bu deneme için. Fakat en azından ben oğlumun yanında kalarak bir nebze olsun korkmasını engellemek, neler yapılacağını gözümle görmek istedim. İnsanın ömründen ömür götüren saniyeler, kalbini yerinden söken inlemeler, oğlumun çırpınışları, gözlerinden hızla dökülen gözyaşları, saç diplerinden hızla boşalan terler, göz yuvasından çıkacakmış gibi büyüyen gözler…

İnanın bir yetişkinin dayanamayacağı acıya minik kahramanımız tek başına katlandı. Kırılan kemiğin bir deneme uğruna yerine oturtulmaya çalışılması belki bir sinir kopmasına hatta oğlumuzun parmaklarını kullanamamasına neden olabilirdi. Şükür olmadı… Birkaç denemeden sonra yeniden röntgen filmleri çekildi ve gene aynı sonuç. Operasyon şart. O zaman sırf bir deneme uğruna neden benim oğlumun sağlığı riske edildi… Ama hala operasyonun gerekli olduğu bize söylenmiyor en doğru sonucun ortopedi servisinde söyleneceği bilgisi veriliyor ( acil servis olduğu için haklı olabilirlerdi)

Oturdular görüştüler en sonunda bizi servise yani hastanede yatış işlemine yönlendirdiler. Hasta kayıt işlemi yaptırdıktan sonra Ortopedi servisine kadar kırık kollu oğlumuzu kucağımızda taşıdık. 2.Kata çıkarak bize söylenen odaya gittik. Hemşirelerin yönlendirmesiyle yatağımıza yattık. Bir hemşire kan alınması gerektiğini ve kendilerinin alamayacağını söyleyince “kim alacak bu kanı” diye sorduğumuzda çok ilginç bir yanıt aldık. Hemen ameliyata alınması gereken oğlumuzun kanını alabilecek kişi bir üniversite hastanesinde yoktu. Öncelikle ortopedi servisindeki hemşirelerin telefon ile aradığı çocuk acil servisindeki bir kişiye yönlendirildik, tekrar 2 kat kucağımda kolu kırık oğlumu aşağı indirerek 300m ötedeki acil çocuk polikliniğe götürdük. Fakat buradaki hemşireler bunun kendilerinin görevi olmadığını belirterek kanı almadılar ( görevleri itibariyle haklı olabilirler ), tekrar moral bozukluğu ile soluğu ortopedi servisinde aldık. Buradan hemşireler başka servisi arayarak oraya yönlendirildik. Çok acil ameliyat olması gereken durumda biz çeşitli binalara çocuğumu kucağımda taşıyarak rica minnet kan almaları için dolaşıyorduk.

En son gittiğim artık yorgunluktan öldüğüm yerde ismini bile hatırlamadığım poliklinikte çocuğumun kan örneklerini aldılar.  Sürekli bu bizim görevimiz değil, bu iyiliğimizi unutmayın deyip yaptığı iyiliği başımıza kakan hemşirelere yinede teşekkürü borçluyuz. Şükür kan örneklerini aldık peki napacağız, nereye vereceğiz… Endişe ve bilinmezlik bu sürecin en moral bozucu taraflarından biriydi. Oğlumu tekrar alıp onkoloji servisine götürerek yatağına yatırdım ve ben elimdeki kan tüplerini teslim edeceğim yerleri araştırdım. Sırayla kan merkezi, biyokimya laboratuarı derken hepsini şükür incelemeye verebildim ve ameliyat öncesi sonuçlarımı alabilecektim.

Özellikle kan merkezindeki görevli arkadaşlar inşallah sizlerin yolu buralara düşmez. Bizi çok üzdünüz, bizler insanız bu kadar ruhsuz olamazsınız. Ama iyi insanlar da var; biyokimya laboratuarındaki orta yaşlı bayan sizden Allah razı olsun, bizi iyi yönlendirdiniz, bize güler yüzlü davrandınız. 

Her an ameliyata alınma durumu olan oğlumun kan örneklerini incelemeye vermenin gururu ve mutluluğuyla yanlarını gittim. Yine bir şok.  Biz ameliyat düşüncesini düşünürken, bu kadar süreyle yarışırken hiçbir doktorun yanımıza gelmeyip bize evet sizi ameliyat edeceğiz ya da şu şekilde olacak yâ da ameliyat olmayacak dememesi bizi artık “yeter “dedirtiyordu. Ortopedi acil servisinde bizi buraya sevk ettiklerinde olabilirde olmayabilirde denilirken, serviste hiçbir kimse bize bir şey anlatmıyordu. Artık iyice yorulmuş, minik oğlumuzun ağrılarını unutturmak adına son enerjimizi harcarken nöbetçi doktor olduğunu düşündüğümüz doktor yanımızda gelerek gayet küstah ve emir vari cümlelerle  “ ne zaman ameliyat olacağını bilmediğini salı ya da çarşamba olabileceğini düşündüğü belirtti” ve kendilerinin süreci takip ettiğini belirtti. Kanları kendimiz teslim ettik, sonuçlarını yine kendimiz alacaktır ayrıca el muayenesi hak getire; hiçbir sonucu görmeyen doktor neyin sürecini takip ediyor merak ettik. Oğlumun parmak sinirlerini kontrol etmeden, sinirleri hakkında nasıl bilgi sahibi olduğunu biz şaşırdık. Saat gece yarısı olduğunda bugün ameliyatın olamayacağını az çok anlamıştık. Saat:00.00 olmuş oğlumuz 14.00’dan beri aç idi her an olabilir deniyordu ama ne zaman olacağı söylenmiyordu. Kesin sonucun sabah uzmanların gelip söyleyeceği bilgisi bize gece yarısını geçtikten sonra geldi. Oğlumuza sabah 06.00’dan sonra yemek vermeyin ameliyat olabilir dendi. Hep olabilirdi… Nasıl olacağı ya da olmayacağı belli değil…

Gece gerçekten uzundu. Bir refakatçi için son derece zor koşullardı. Bir sandalye bile zor bulunan, her yerde hasta inlemelerinin olduğu ve yeterli hijyenik koşulların olmadığı bu ortamda sağlıklı olmak zor iken, hasta insanın enfeksiyon kapması çok büyük bir olasılıktı.

Bütün geceyi ortopedi servisi 119 no’ lu odanın yakınlarında volta atarak geçirecektim. Uyku sorun değildi ama sorun olan hastaların inlemeleri ve en kötüsü nöbetçi hemşirelerin bu inlemeleri duymamak için doktor odaları ve hemşire odasının kapısını kilitleyip içeride uyumalarıydı. Oğlum annesinin yanında ve sıcaklığında uykuya dalmıştı yanındaki yaşlı kadının tüm incelemelerine rağmen. ( yanımızdaki teyze 95 yaşında olup kalça kırığı nedeniyle 07 Şubat 2014 hastaneye acil programına alınmış ama Çarşamba günü ancak ameliyat olabilecekti ve bu süreyi acılar içinde geçirmekteydi) Refakatçisi hiç kimseyi bulamıyordu. Yardım etmemek ve olaya sessiz kalmak insanlığa sığmayacaktı,   hemşireleri aramak için nerdeyse her odaya baktım. Nöbetçi hemşire veya doktor uyumamalıydı birine bir şey olabilirdi. Fakat maalesef hemşire bankosunda olan sadece yaşlı tonton hastabakıcı idi. Hemşireler içeride kilitli kapı ardında uyuyorlardı. Önce nazikçe çaldım açan yok, sonra kapıyı sert şekilde vurunca yanımızda inleyen teyzeden bahsettim. Kilitli kapılar arkasında uyanan hemşireler soluğu hastanın yanında aldılar.

Evet, hasta için pek yapılacak bir şey yoktu, ağrıları vardı. Ama hastayı azarlayarak “yapacağımız şey yok, su veremeyiz” yüksek sesle bağırarak söylemesi sabrımı zorluyordu ama kendi oğluma bakacaklar kötü davranırlar diye maalesef sustum.  

Saat: 06.00 olmuştu artık oğluşumuza yemek yedirmeyecektik… Artık acısından kurtulmak için buna katlanmamız şart olacaktı. Saat:07.30-08.00 gibiydi bir ekip sırayla oda içerisinde dolaşıyor, hastalar bir şeyler anlatıyorlardı. Sıra bize de geldi. Başlarındaki uzman Doktor (Aykut idi sanırım) yanımıza gelerek ameliyat yapacaklarını ve sinirlerle ilgili risk olduğundan bahsetti ve beklememizi istedi. Yaklaşık 1 dk bile olmayan bu görüşme için biz 12 saat beklemiştik,sonunda net açıklama: operasyon yapılacaktı. Eee biz bunu zaten biliyorduk ama devlette beklemek gerekiyordu. Olsun en azından oğlum bugün ameliyat olacak acısı dinecek idi. Saat 11.00 ameliyathaneden hastanın dosyası istendi ve hemşire bana dosyayı verip götürmemi istedi. Dosyayı aldığım gibi koştum 4. kata ve teslim ettim. Çocuğu alacaklar mı napacağız diye sorduğumuz biraz fırça ile karışık “bekleyeceksiniz” dedi bir kişi. Oğlum ile ilgili tahlilleri sorduğumda dosyasında vardır deyince yok kimse istemedi sonuçları dedim. Tamam, gerekirse biz isteriz deyince şaşırdım. Ne de olsa ameliyata girecek hastanın kan sonuçları dosyasında olmalıdır diye düşündüm. Ama değilmiş… ! 

Saat: 11.30 da odamıza gelen hastabakıcı hastayı hazırlamamız gerektiğini ve elindeki önlüğü getirdi. Önlüğü giydirmeden önce 2 yaşındaki oğlumun giydiği badisini çıkarmak gerekiyordu. Kırık kolundan çıkarmak çok tehlikeli olacağı için hemşireden makas istedik ama bizde yok deyip arkasını dönüp gitti. Yapacak bir şey yoktu, onlar patron gibiydiler. Bizde acısına dayanan kahraman oğlumun badisini bir şekilde çıkardık ve kırık koluna dikkat ederek önlüğü giydirdik bonesini taktık, artık hazırdık. Hastabakıcı çocuğu alıp ameliyathaneye götürebilirsiniz deyince artık alışmam gereken sürprizlerden birisi dedim. Kendi elimle ameliyat önlüğü içerisindeki yavrumuzu 4.kata taşıdık. Saolsun hastabakıcı asansöre kartını okuttu da yürümek zorunda kalmadık. Saat: 12.00 ameliyathanenin önünde çocuğumuz kucağımızda alınmasını bekliyorduk.

Derken bir anestezi uzmanı gelip kucağımda ağrı içinde bulunan oğlumuzun ciğerlerini dinledi ve bazı sorular sordu. Ufak öksürüğü olduğunu söylediğimizde kendince haklı sebeplerle ama sanki karşısında bir insan yokmuşçasına “alın çocuk doktoruna götürün dinlesin böyle almam içeri, sen hemen götür” diye emir cümleleriyle bizleri acil çocuk polikliniğine yolladı. Elimize çocuk ile ilgili istenen konsültasyonla ilgili bilgi kâğıdı verildi ve ameliyat örtüsü ve bonesi ile o soğukta dışarı çıkartarak 300 m ötedeki acil çocuk polikliniğe kucağımızda taşıdık. Of artık yeter sürpriz istemiyoruz derken yine… Acil çocuk polikliniğindeki doktor yanlış geldiğiniz biz bakamayız deyince soluğu tekrar ortopedi servisinde aldık. Kâğıdın yanlış yazıldığı ve bizim ortopedi binasının altındaki çocuk servisine gitmemiz gerektiği söylendi. Ameliyathane kapısından geri aldığım çocuğumu en alt kattaki çocuk servisine götürdük.

Saat:12.20; artık kollarımızda derman kalmamış ameliyathaneden bizi beklediklerini bildiğim için çok hızlı hareket etmeye çalışarak bize söylenen çocuk servisine gittik. Hastabakıcı bizi doktorun yanına aldı ve tamam dedik “işler güzelleşemeye başladı”. Hayır, olmadı yine olmadı. Giriş kapısından girdiğimizde soldaki 1. veya 2. poliklinikteki Erkek doktor “mesai saatinin dolduğunu 13.30 da gelmem gerektiğini” söyledi. Ameliyathaneden beklendiğimi kendisinden rica etmeme rağmen çocuğuma bakmayı reddetti. Mesai saatinin 12.30 da bittiği söyleyen kişinin mesai bitmeden 10 dk önce gelen ve ameliyathaneden beklenen acil hastayı muayene etmemesini (2 dk ancak sürecek) biz hiçbir şekilde kabul edemezdik. Bize yemek yiyeceğini ve yemezse olmayacağını söyleyen kişiye çok şey söylemek isterdik ama sadece boğazında kalsın ancak diyebildik, çünkü çocuğum kucağımda üşümüş, kolu kırık acıyordu. Bu kış günü birde zatürree olmasından endişe ediyorduk…

1 lokma yemek az yese ne olur diye sorduğumuz doktorun bu insaniyet dışı davranışı artık bardağı taşıran son damla oldu. Ameliyathanede sıramızı kaybetmek hatta ertesi güne ya da diğer güne sarkma ihtimali bizde artık başka özel bir hastaneye yönelmemize neden oldu. Oğlumuzu tekrar koğuş odasına çıkardık, üstünü giydirdik. Bende hemen çıkış işlemleri için ameliyathaneye çıktım. Ana bana günü olan ve hastaların çıkarken her türlü mikroptan etkilenebileceği bu berbat atmosferde benimle ilgilenecek kişiyi bekledim. Hasta çıkış belgesini getiren kişiye az önce yaşadıklarımızı anlatarak, tuttuğu tutanağa bu çocuk doktorunun yaptığı muameleyi de not olarak ilave ettim. Anlattıklarımın orada kalacağına adım gibi emindim.

Abart topar çocuğumuzu çıkartarak hatta kurtararak oğlumuzu başka bir hastaneye götürdük…

Prof. Dr. Ufuk Talu’nın sorumlu olduğu ekip ( Ufuk Bey’in belki haberi bile yok olaylardan), Acil Çocuk Polikliniği, Ortopedi Acil Röntgen servisindekini bazı kişiler ( görevlerini bilemiyorum isimleri yazmıyor yakalarında), ortopedi 2. katındaki nöbetinde uyuyan hemşireler, sabahın köründe hastalar bile uyurken temizlik yapan kişilerin inanılmaz yüksek sesle çalışmaları, öğretim görevlilerine ayrılmış otoparklar yüzünden diğer araçlara yer vermeyen güvenlik görevlilerinden, kan merkezindeki suratsız bayan görevliden şikâyetçi olduğum gibi dua ettiğimiz insanlarda yok değil. Biyokimya laboratuarındaki orta yaşlı bayan, gittiğim gün ortopedi acilde uzun boylu new balance giyen uzmanlığı yapmaya çalışan doktor arkadaşım, oğlumun röntgenini çeken ilk arkadaş, ortopedi girişindeki güvenlik elemanı, acil servisteki ton ton güvenlik sorumlusu, ortopedi 2. kattaki şirin yaşlı hastabakıcı… Sizlerden de Allah razı olsun. 

Bu yazıyı bu tarz olayların bir daha yaşanmaması için, bazı görevlilerin belki okurda biraz ders çıkarırlar, belki yüksek makamlara ulaşırda gerekli kınamalar verilir diye yazmak ve paylaşmak istedim. 

Allah herkesin yardımcısı olsun…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder